25 Aralık 2012 Salı

Bir Taşla İki Kuş


 
Tarımla ilgilenmeye başladım başlayalı, tarımsal faaliyetlerin yapıldığı yerlere uğramak kaçınılmaz bir adet oldu bende.

Arabamın gecikmiş muayenesini yaptırmak için Çatalca’yı tercih etmiş olmam da bu yüzdendir. Önce arabanın muayenesi sonra da üç hafta önce Çatalca pazarında tanıştığım yerli çiftçi M.’yi ziyaret günün programı….

M’yi aradığımda, zaten telefonumu kaydettiği için kendimi hatırlatmak çok kolay oldu. Kendisini ve seralarını ziyaret için randevu isteğimi kabul etmesi ise daha da kolay oldu.

Subaşı Köyü Meydanı’nda buluştuk ve hemen meydandaki kahvehaneye girip çaylarımızı ısmarladık. Bir bayan olarak sadece erkeklerin kabul gördüğü kahvehanelere, bir erkek kadar rahat girip, diğer erkeklerce doğal bir durum gibi kabul görmek, oradaki toplumun sosyolojik yapısının da ipuçlarını verdi: Kadınları Venüslü olarak görmedikleri kesindi. Çatalca’yı daha da bir severek yudumladım çayımı….

Masamıza iki tane daha Subaşı’nda bahçevanlık yapan misafirlerimiz oturdu ve başladık tarım hakkında sohbete! Offf!!!! ben böyle bir atmosferde olmayı bir seneden beri hayal etmiştim. Ve şimdi bolca bilgi ve tecrübemle yılların çiftçileri/bahçevanlarıyla tarım konuşuyordum. J

Tarım konuşurken de en çok çiftçilerin kullandıkları pestisitleri (tarım ilacı) ne için kullandıklarını, kullanırlarken faydalarının (yabani ot veya zararlı canlılar) yanında zararları (öncelikle kendi kullandıkları topraktaki mikroorganizmalar basta olmak üzere, etraftaki canlıların -börtü böcek bitki- ölümüne neden olmak,  yer altı sularına ve  havaya zehir saçmak) hakkında farkındalık ve bilinç uyandırmaya çalışıyorum. Dr. Füsun Tezel’in ev yapımı ilaç reçetelerinden bir kaçını öneriveriyorum ve böylelikle “bilge böylü tarımı” felsefesine bir adım daha yaklaştığımı hissediyorum.

Çaylarımızı, kahvelerimizi içtikten sonra sera ve tarla ziyaretinde yapılan sohbetimiz, benim onlara solucan gübresi, onların da tarlalarındaki ürünlerin bana ikramıyla ve yakında orada yapmayı planladığım yatırımda neye ihtiyacım olursa kendilerinden yardım alabileceğimi hatırlatmalarıyla virgüllenirken, İstanbul’a hem zorunlu işimi yapmış olmanın rahatlığı hem de karşılıksız insan sevgisini yaşamanın keyfiyle yol aldımJ
 

24 Ekim 2012 Çarşamba

Tatilde Kitap Okumak Yerine An'i Okumak

On yillardir yaz tatiline cikarim. Hani su guneslenme kaygisiyla dolu tatillerden bahsediyorum. Butun bir tatil boyunca ye-ic ama en cok da guneslen. Guneslenirken de hizli /kontrolsuzce yasadigim gunluk hayatimda okuyamadigim anlari telafi etmek istercesine kitap okurdum. Her yaz tatiline hazirlanirken belki de mayo/terlikten once hangi kitaplari yanima almaliyim sorusu belirirdi kafamda. Mayodan once okuyacagim kitaplar hazirlanirdi ve butun tatil boyunca, guneslenirken hep elimde okumayi istedigim kitaplar oldu.
Bugun buyuk ozlemle bekledigim yine bir "guneslenme" tatilindeyim. Dorduncu gunumde iki kitap bitirdim, dun gece ucuncusune basladim ve suan plajdayim ama yanimda kitabim, bilerek ve isteyerek yok.
Artik tatillerimde kitap okumayi bilerek bertaraf ediyorum. Zira tatillerimin okudugum kitabin/romanin kurgusunun hukum surdugu bir tatilden ziyade, dalga seslerini sindirmis, bulutlarin sekillerini dusuncelerimdeki imgelerle bulusturmus, icsesimi dinleyerek, ailemle An'in tadini cikardigim An'i okudugum bir tatili seciyorum.
Kitap okumayi cok seven biri olarak bunca yildir kendimi tatillerde okudugum romanin kurgusuna nasil hapsettigime sasirarak bakiyorum.

28 Kasım 2011 Pazartesi

NEFESSİZSENİZ…


NEFESSİZSENİZ…

 Yaşadığım/hissettiğim ve beni olumsuz etkileyen  korkularıma ait duygularım var. Bu korkuların başlangıç tohumlarının çocukluk dönemimde atıldığına inananlardanım. Elde ettiğim hasattan kurtulmanın, O’nu dönüştürmenin  etkili nefes  çalışmalarıyla mümkün olduğunu deneyimlemekteyim şu aralar….

Nefes alıp verme aksiyonunu öğrendikçe çok daha fazla “anda kalıp” duygularıma sahip çıkabiliyorum. Ezberlenmiş tepkiler yerine her ana özgü karşılıklar vermeyi deneyimliyorum.

Bugün,  toplam dört ders olan paketin üçüncü dersinde  holoterapi yapacağız. Bilinçaltı temizliğiJ

Bilinçaltımız bir seanta temizlenir mi bilmem ama işe yarayacağına eminim.


1 Mart 2011 Salı

BİZ ARTIK 4 KİŞİYİZ!

Yıllardır evime önce gündelik işler için, sonra da pofuduk okula başlayınca yatılı yardımcı kadınlar almışlığım var. Hatta bizim kız İngilizcesini pratik etsin diye İngilizce konuşan Moğolistanlı bir yatılı kadınımız dahi oldu taa ki ben işlerden elimi eteğimi çekip bir “ev kadını” olana dek…

Bir gün bizim gelin (!) M’den arkadaşının evinde Fransız bir au pair kız olduğunu ve çocuğuna  Fransızca öğrettiğini söylediğinde kafamda bir ampul, hayır hayır bir ışık yandı.

Pofuduk artık iyice büyüme başladığına, yabancı dil konusunda yetenekli olduğuna ve benim de yurtdışında yaşamak gibi bir hayalim olduğuna ve fakat İngilizce konuşmayı alt edememiş olduğuma göre bizim için de bir -mümkünse- İngiliz, değilse Amerikalı au pair farz olmuştu!

Hemen önce Gelin M’nin arkadaşından yardım istendi sonra yaklaşık bir ay beklendi tık yok… Ben de başladım kendi au pair’ımı kendim aramaya… Üç aylık bir sürecin ardından ve hem de İstanbul’da olan  bir İngiliz au pair ile tanıştım. Konuştuk ve anlaşma aşamasına geldik.

İşte burası en zor olandı. Zira bu anlaşmayla; aileyi 4 kişi düşünmek lazımdı. Üstelik gelecek kişi ev işlerinde yatılı yardımcılar gibi çalışmayacak, sadece Pofuduk ile ilgilenecekti. Üstelik benim en son yardımcım elimi soğuk sudan sıcak suya sokturmayan biriydi…Çok düşündüm, kağıt üzerinde bu durumun maddi ve manevi artılarını ve eksilerini yazdım …

Sonuç itibariyle Pofuduk’un (ve benim) ne olursa olsun İngilizce pratiğinin artmasının şu an için en gerekli şey olduğuna karar verdik  ve bir hafta önce Miss J ailemize dahil oldu ve Biz Artık 4 Kişiyiz…..

20 Ekim 2010 Çarşamba

Bir Poğaça’nın Fısıldadıkları…

Önce şaşırıyorum, hangi ara Apartman Görevlisi’ne sabahki alışveriş listesinde yazdığım poğaçayı almadığını fark etmene….

Sonra Pofuduk’u okula bırakıp, bana poğaça alıp, eve bırakıyorsun….  

Senin bu yaptığına jest denir, incelik denir denir de denir….

Ama poğaça bana fısıldadı kim olduğunu ne olduğunu:

Bak dedi; beni afiyetle mideye indirirken benim kim olduğumu iyi bil! Ben senin o bildiğin, elli kuruşluk mayalı poğaçalardan değiiillliiiim….

Değil mi ki bu adam senin bu sabah kahvaltıda özel olarak istediğin şeyin sana gelmediğini görmüş. İşini gücünü ertelemiş, sana özel olarak beni almış. Ben, işte bu adamın içindeki “yıllar geçse de; umrumdasın, seni etkilemek için her türlü fırsatı yakalarım” sesinin sessiz aracısıyım. Sakın beni mideye sadece O’nu doyurmak için indirme! Ruhunun da alması-anlaması gerekenler var aman ha atlama.   

15 Ekim 2010 Cuma

El Hareketiyle mi Mouse Hareketiyle mi?

Pofuduk’un ödevi; “Günlük Yaşam Programı” hazırlamak. Bu programı 1. ve 2. sınıfta babasıyla hazırlamışlar ve zaman hakkında pek bonkör olan Pofuduk için özellikle sorumluluklarını yerine getirmesi anlamında pek bi faydası olmuştu.

Fakat bu defa elle hazırlamak istemiyordu.
-Anne, hani bilgisayarda kareli kareli şey var ya işte onda yapmak istiyorum.
Peki dedim. Hem nasıl olsa arada bir excel’i açıp kurcalıyordu. Okulda powerpoint bile öğreniyordu nasıl olsa. Hatta projelerini bile Powerpoint ile sunacaklardı madem o halde excel’de tablo yapma zamanı gelmiş olmalıydı.

Açtım excel’i; hadi sen yap, ben sana yardım edeceğim dedim. “Tamam,  şuraya (satırlara) günleri yazıcam” dedi. Peki dedim, öğretmeye pek hevesli ben hemen atladım: “bak böyle haftanın günlerini yazarken ilk 2 günü yaz sonra böyle sürükle o kendi otomatik yazdırıyor dedim. Amaç; Pofuduk’a excel’de bildiklerimi öğretmek…

Gerçek hayattaki gibi; ne biliyorsam en yakınımdaki de bilsin öğrensin felsefesi. Pofu, şaşırdı “aaa anne nerden biliyor?” deyince öyle programlanmış dedim. Dedim ama o an anladım ki bir çocuğa Excel hakkında bir bilgi vermek yetişkin gibi olmuyor. Yetişkin’e bak şu formül ile tablonda kolayca bilmem ne olanları eşleştirebilirsin dediğinde, sana hangi amaçla neden gibi sorularını sormuyor. En fazla anlamadım bi daha anlatsana diyor.

Karar verdim, sadece istediklerini ve lazım olan bilgileri anlatacağım… Başladı, önce satırlara saatleri yazdı ve sonra da pazartesi gününün altına gün içi yaptığı aktivitelerin her birini ilgili saatlerin karşısına yazdı. Fakat bu yazış sırasında yanlışlıkla başka hücreye gidiyor, yanlış hücre siliyor veya hata haptığı bir hücreyi düzeltmeye çalışıyor. Ama kıza ama sakin verdiğim destekle tamamladı pazartesi günü programını.
-Anne, ben perşembeye kadar aynı şeyleri yapıcam bunları buraya nasıl yazarız?
-Bak, neyi yazmak istoyorsan,  istediğin yere gelirsin, sağ tuşa basıp “kopyala” yı tıklarsın, sonra da yapıştırmak istediğin yere gelip “yapıştır” ı tıklarsın
diyerek hem anlattım hem her bir hareketi gösterdim. Hadi şimdi sıra sende. Aaa bir baktım ki yapamıyor: Yani imleci bir türlü önce hedef hücreye koyamıyor, sonra koyuyor ama ne yapacağını unutuyor. Ben de bu arada düşünüyorum….

Bıraktım, bir süre Pofuduk excel hücreleri ve Mouse ile debelenip dururdu. Yapmak istediklerini, fareyi bırakıp elleriyle ekranda göstererek anlatmaya başladı. Dedim ki;
-Bak Pofu, bu programa ne söylemek istiyorsan fare yardımıyla söyleyeceksin. Ne yapmak istiyorsan her bir sözcüğü “tıklayarak” anlatacaksın. Bu program el kol hareketlerinden anlamaz.

Başladım sütun, satır, hücre ne demektir anlatmaya. Sen şimdi şu b3 hücresindekini c3’te mi görmek istiyorsun? Evet! Peki, al fareyi ve b3’e tıkla. Bu demektir ki ben buradaki ile bir şey yapacağım. Buradaki bilgiyi önce almak lazım. Sağ klik yap. Bak bakalım çıkan listeden hangisini kullanabilirsin?
-Kopyala! Anne, aklına mı kopyalıyor bunu?
-Evet canım.:) Tamam şimdi bu aklına yazdığın bilgi ile ne yapmak istiyorsun? Söyle.

Tabii buraya kadar şişti, daraldı. Arada yediği fırçalara bozulmuş ve şaşkın haliyle sardu:

-El hareketiyle mi Mouse hareketiyle mi  anlatayım?

J
Bu sorunun üzerine tüm konsantre yerle bir oldu. Minik bir aradan sonra her şeyi baştan anlattım ve O da “Mouse” hareketleriyle tamamladı.