Yanımda “Pofuduk” ve “Narinlikler Prensesi” buz üstündeki Disney Kahramanlarının gösterisinin başlamasını bekliyoruz… Işıklar kapanıyor ve Mickey-Minnie Mouse, Goofy, Pluto ve Donald Duck’ın sunumları ile başlayan gösteriyi seyre koyuluyoruz ve bir anda çocukluk hayalim geliyor gözlerimin önüne …
Bundan yaklaşık 3 onluk yıl önce! Birilerinden; daha önce hiç görmediğim hatta hayalini bile kurmadığım küçük bir oyuncak ev olduğunu duymuştum. Bu evin beni en etkileyen özelliği, içine girip oyun oynayabileceğim boyutlarda olmasıydı. Aklım kesmiyordu, nasıl olur da bir oyuncağın içine girebilirim diye ama diğer yandan deli gibi heyecan veriyordu böyle bir oyuncağımın olması hayali. İçine girip saatlerce oynamak; hatta O’nun içinde yaşamak! Hiçbir zaman öyle bir oyuncak evim olmadı tabi. O evin benim olacağını düşündüğüm zamanlardaki hissettiğim neşeyi, işte şuan yine hissederek bakıyorum geçmişe…
O zamanlardaki en büyük oyuncaklarım; et bebekler ve plastik çay-kahve fincan takımlarıydı. Bunların dışında kalan her şey hayal dünyamın ve annemin izin verdiği ölçüde elde ettiğimiz yardımcı gerçek hayat oyuncaklarıydı. Eski kumaşlar, karton kutular, battaniyeler, mendiller… Bazen elde edilen gerçek hayat ganimetlerine göre oyun kurmak, bazen de hayal edilen oyuna göre ganimet edinmek!
Sahneye sürekli Disney kahramanlarının biri gelip diğeri gidiyor. Şimdi mekanik maymunların gösterisi var…
Bizim zamanlardaki oyuncakların çeşitliliğiyle şimdiki çocukların sahip oldukları arasında dağlar kadar fark var. Bin bir çeşit… Bırakın içine girip oyun oynanan “hayal evimi”, tamir atölyesinden pilli arabaya, konuşan bebeklerden kurşun atan silahlara kadar. Oyuncak çeşitliliğinin yanı sıra çizgi filmlerde gördükleri karakterleri/kostümleri/materyalleri de elde edebiliyorlar. Bir anda en sevdikleri karakter olabiliyorlar bir kostümle! Veya en sevdikleri karakterlere ya bir partide ya bir gösteride ulaşabiliyorlar. Onlara dokunabiliyorlar.
Peki ama bu çeşitlilik çocukları daha mı özgür kılıyor? Ya karakterlere bu kadar erişebilir olmak hayal dünyalarını yok etmiyor mu? Noel Baba’nın gerçekten olmadığını bilen çocukların olması gibi.
Oyuncak alırken çocuklar için esas olan şey sevdikleri karakterdir. Ondan sonrası ezbere toplanan oyuncaklar ve materyallerdir. Aldıkları oyuncaklar da hangi oyunda kullanacağını düşündürmeden aksine nasıl oynayacakları konusunda yönlendiren hap cinsi oyuncaklardır. Yemek yiyen, sonra ağlayıp çişini yapan bebek mesela. Tüm bu süreç çerçevesinde 2 kez oynandıktan sonra o bebek, oyuncak sandığının en dibinde buluyor kendini; başka bir çocuğa aynı süreci yaratmak için başka birine verilene dek. Barbie bebekler: Çocuğun aklından çıplak bebeği giydirmek için bir elbise dikmekte gereken atraksiyonu yapmak geçmiyor mesela. Neden? Zaten bebeğin yanında hem de konsept olarak kıyafetleri var! Doktor Barbie, Barbie banyoda vs. Erkek çocukları için ise her ne kadar anneleri tabanca-tüfek-kılıç almak istemeseler, direnseler de ipin ucu kaçıyor. Çocuklar ellerinde silahları, bir anda seyrettikleri çizgi film kahramanları oluverip yine aynı çizgi film senaryolarını sahneliyorlar kendi replikleri olmadan.
Hep bir yönerge ile oyun oynuyorlar. Kendi hayal dünyası olmadan, tüm çocuklarca oynanan tek tip oyunlar…
Şimdi de koltuklarına kurulmuşlar sevdikleri karakterleri seyredip Onlar’a el sallıyorlar…
Buz üstünde şimdi Karayip Korsanları’nın gösterisi var. Pofuduk kulağıma eğilip “Anne bunlar az önceki maymun kostümlerini giyenler” diye fısıldıyor ve düşüncelerime noktayı koyuyor.
İşte! Diyorum. Çocuk biliyor gerçek olmadıklarını, hayal dünyası yok. Biz yetişkinler için Disney Kahramanlarını izlemek ne demekse çocuklar için de o! Hatta biz yetişkinlerin kahramanları daha bir ulaşılmaz hissederek seyrettiğimize inanarak…
Bir buçuk saatlik gösteri bitiyor ve kızlar gösteriye bayılıyorlar.
Gün biterken Pofuduk’a soruyorum: Gerçekten sen bugünkü gösterideki kahramanların gerçek olmadığına mı inanıyorsun? Yüzümde gülücük, aklımda ünlem işareti bırakan şu cevabı veriyor: “Evet onlar filmlerde Türkçe seslendirme yapan insanlardı ama gerçek kahramanların hepsi bir adada yaşıyor”
yazıyı okurken; acaba çocukluğumuzdaki imkanlardan dolayı sahip olamadıklarımıza bitmeyen bi hevesimizin oluşu mu, yoksa şimdiki çocukların herşeyi elde etmelerinden kaynaklanan hayal dünyalarının olmayışımı daha acı karar veremedim...ama sanırım herkes döneminin getirilerince mutlu ve duruma alışmış gözüküyo...
YanıtlaSilyazın çoğu insanın düşüncesinin yada yaşantısının özeti gibi olmuş.... ellerine sağlık... devamını bekliyoruz.....